27 Aralık 2011 Salı

Kök Hücre ve Kordon Kanı

Kök hücre nedir?

Kök hücreler, bir çok dokuda bulunan ve değişerek vücudun diğer dokularını oluşturma yeteneğine sahip olan hücrelerdir, yani vücudun kaynak hücreleridir

Kök hücre vücuttaki bütün hücrelerin yapıtaşıdır. Hastalıkla savaşan beyaz kan hücreleri, oksijen taşıyan kırmızı

kan hücreleri ve trombositler gibi kan bileşenlerinin temelidir; kanın, organların oluşumunu ve bağışıklık sisteminin kurulmasına kadar bir çok görevi yerine getirir. Bir dokuya ait kök hücre fonksiyonel olarak farklılaşmamış ve potansiyel olarak heterojen hücrelerdir.

Kök hücreler; uygun büyüme ortamlarına yerleşip çoğalma yetenekleri olan, kendini yenileyerek neslinin devamını sağlayabilen ve dejenerasyona uğramış hücreleri rejenere edebilen hücrelerdir.

Kök Hücre Nerede Bulunur?

Kök hücrelerin insan vücudunda en fazla bulunduğu dönem; bebeğin

anne karnındaki dönemidir, yaşın ilerlemesiyle vücuttaki kök hücre sayısında azalma ve diğer hücrelere dönüşebilme yeteneklerinde yetersizlikler görülmektedir.

Kök hücreler; kemik iliği, damarlardaki dolaşan kan ve göbek kordonunda bulunmaktadır.

Kök hücreler laboratuarlarda tüp bebek ünitelerindeki embriyolardan da elde edilebilmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki; embriyolar da birer canlıdır ve tedavi amaçlı bile olsa bir canlının yok edilmesi hiç de etik değildir, dolayısıyla bu amaçla embriyo kullanımı yasaklanmıştır.

Kordon Kanı Nedir?

Bebek, dünyaya gelmeden önce hayatsal fonksiyonlarını

sürdürebilmek için göbek kordonu vasıtasıyla anne kanından beslenir. Bebek bu beslenmesini plasenta aracılığıyla sağlar.

Plasenta, doğumun gerçekleşmesini takiben dışarı atılır. Kordon kanı dediğimiz materyal ise plasentanın içinde bulunan kandır. Kök hücre açısından çok değerli olan bu kan yakın geleceğe kadar değerinin anlaşılamamasından dolayı doğumdan sonra direkt çöpe atılıyordu.*

Doğum esnasında bebeğin kordonundan alınan kordon kanı ilerde bebeğin kemik iliği nakli gerektiren bir çok hastalığa karşı kullanılması bakımından çok önemlidir çünkü bu kan bebeğin kendi kanı olduğu için kemik iliği nakillerindeki uyum sorunu görülmeyecektir. Ayrıca bebeğin kardeşleri için de ¼’lik bir uyum söz konusudur. Kordon kanı ile beraber anne kanına da HIV ve Hepatit testleri yapılır.

Kemik İliği Nedir?

Kemik iliği, kemiklerin içini dolduran yumuşak ve süngerimsi yapıda olan bir doku çeşididir. Kırmızı & beyaz kan hücreleri ve trombositler adı verilen kan hücreleri kemik iliği içinde üretilerek olgunlaştırıldıklarında kana karışırlar. Kemik iliğinin zarar görmesi sonucunda, organizmanın enfeksiyon ve hastalıklara karşı direnci azalır, bağışıklık sistemi zayıf düşer.

Kemik İliği Nakli Nedir?

Kemik iliği nakli kan nakline benzeyen bir işlemdir. Kemik iliği nakli, kişinin kemik iliğinin yetersiz kaldığı durumlarda yada kişinin yüksek dozda kemoterapi & radyoterapi sonucunda yani kemik iliğinin zarar gördüğü durumlarda yapılan bir işlemdir.

Tedavi için kullanılan kemik iliği hasta olan şahsın tedaviye başlanmadan önce kendisinden, yakın akrabasından bazen de tamamen yabancı birisinden alınır. Kemik iliği hastanın kendisinden alındığı durumlarda, kök hücreler, hastalıklı hücrelerden mümkün olduğunca arındırılır. Elde edilen kök hücreler hastaya bir kateter yardımıyla verilir. Kana karışan kök hücreler kan yoluyla ait olduğu kemik iliğine giderek orada hücre üretimine başlarlar.

Neden Kordon Kanı?

Kordon kanı kök hücre transplantasyonunun gerçekleşebilmesi için kemik iliği kök hücre transplantasyonuna oranla daha düşük uyum yeterlidir.

Transplantasyonda başarının maximum olabilmesi için

kök hücre nakillerinde kullanılan hücrelerin hastanın kendi hücrelerine mümkün olduğunca çok benzemesi gerekmektedir. Her şahsın hücrelerinin yüzeyinde ‘Human Leukocyte-Associated ( HLA )’ antijen adı verilen çeşitli protein setleri vardır. Özel bir çeşit kan testi ile HLA tiplemesi adı verilen test ile tanımlanır. Verici ile alıcının ( hastanın ) HLA antijenlerinin birbirine uyumu ne kadar yüksekse naklin başarısı da o kadar yüksek olur. Aile içi doku uyumu %25 ve üzerinde seyrederken aile dışında bir kişiden doku uyumu oldukça düşüktür. – HLA uyumu için yapılan özel kan testleri ile, HLA antijenlerine bakılır ve nakil merkezleri en az 5 antigenin uyumlu olması durumunu arar, HLA uyumu ne kadar yüksekse bununla ters orantılı olarak GVHD olasılığı düşer.

Yetişkin kemik iliğinden kök hücre elde edilmesi için cerrahi müdahale ve genel anestezi gerekmektedir. Kordon kanından kök hücre toplanması ise ağrısız ve birkaç dakikalık basit bir işlemdir, ayrıca gerek bebek gerekse anne için hiçbir risk taşımamaktadır ve kemik iliği nakline göre daha kolay ve ucuzdur. Dolayısıyla günümüzde anne ve babaların bir çoğu yeni doğan bebeklerinin kordon kanlarının saklanmasını istemektedirler.*

Kordon kanından elde edilen kök hücre, dış ortamdan herhangi bir zarar görmediği için, üremeye hazır durumdadır. Oysa yetişkin kemik iliğinden alınan kök hücre bir dış etkene maruz kalmış olabileceği için ( radyasyon, enfeksiyon v.s ) tedavide kullanılınca düşük verim alınabilmektedir.

Ayrıca kök hücrelerin bağışıklık red cevapları henüz gelişmemiş olmasından dolayı bireyler arası kordon kanı nakillerinde tam uyum her zaman mümkün olmasa bile büyük oranda başarı sağlanabilmektedir. Halbuki kemik iliği nakillerinde GVHD en sık rastlanan ve ölümcül olabilen yan etkilerden biridir. Nakledilen doku, alıcının vücudunu yabancı doku olarak görür ve reddeder. GVHD, 2 yıl içinde hastaların % 50 sinde ortaya çıkmaktadır. Kordon kanı kök hücre nakillerinde ise kordon kanı hücrelerinin antijenik yapısının henüz tam gelişmemiş olması nedeniyle bu oran çok daha düşüktür.

Bu hücrelerden en çok kullanılanı hematopoietik kök hücrelerdir. Hematopoietik kök hücreler; kemik iliği ve çevre kanının hücresel elemanlarını oluşturur.

Kordon kanı saklanan bebek ilerde kök hücre naklini gerektirecek bir hastalığa yakalandığı durumda uygun bir verici aramaya gerek kalmadan kendine ait kök hücrelerle çok daha kolay tedavi edilebilecektir. ( Kemik iliğinden kök hücrenin eldesiyle başta kanser türleri olmak üzere bir çok hastalık tedavi edilebilmektedir fakat hastaların %70’ine uygun kemik iliği bulunamamaktadır. Oysa plasentadaki kan bebeğin kendinin olduğu için bu durum tamamen ortadan kalkmıştır.) Bu saklanan kordon kanı sadece bebeğin kendisi için değil kardeşleri ve yakın akrabaları için de gerekli durumlarda kullanılabilmektedir.

*Özellikle atalarında kök hücre tedavisini gerektirecek hastalığa sahip olan aileler kordon kanı saklanmasına önem vermelidirler.

Örnek:

Doğum sonrası atılan doku ilk kez 1988’de kök hücre nakli amacıyla kullanılmıştır. Fransa’da Fanconi Aplastik Anemi hastası olan çocuğun annesinin bir sonraki hamileliğinde çocuğun doğan kardeşinin kordon kanı toplanmış ve ABD’de nakil zamanına kadar –196 derecede saklanmıştır. Nakil gerçekleştikten sonra tamamen iyileşen şahıs hala hayatını sağlıklı bir şekilde sürdürmektedir.

Hangi Hastalıkların Tedavisinde Kök Hücre Kullanılabilir?

Lösemi tipleri
Lenf bezi kanserleri
Kemik iliği hastalıkları
Bağışıklık yetersizlikleri
Doğuştan gelen metabolik düzensizlikler
Kalıtsal kan hastalıkları
Hücre yenilenmesi
Aplastik anemiler ( kemik iliğinde hücre üretiminin olmaması)
Orak hücreli anemi
Talasemi
Amegokaryositik trombositopeni
Nöroblastom

Protein

Beslenme diyetinde en fazla alınması gereken proteinli besinlerdir.
Proteinin besleyici etkisi olmakla birlikte, kasları besleyici ve
iştah açıcı etkileri de vardır. Proteinlerin yapıcı madde olmaları
özelliklerinin dışında, yemeklerin tadını daha da güzel hale
getirmek etkileri olduğu gibi açlığı sindirirken, iştahını yitirenlere
yeniden iştah verme özellikleri de vardır. Bu sebeple ızgara et,
süt ve yumurtanın ihmal edilmemesi gerekir. Unutulmamalıdır ki
etten kemiğe, hormondan sperme kadar tüm vücut hücreleri
proteinden oluşmuştur.


*Büyüme, gelişme ve onarım olaylarında görev yaparlar.
*Hücrede zar, sitoplâzma, organeller ve kromozomların yapısına katılır.
*Tüm enzimlerin yapısında yer alır.
*Kana kırmızı renk veren ve solunum gazlarını taşıyan hemoglobin de bir proteindir.
*Hastalıklara karşı savunmada görev yapan antikorlar proteindendir.
*Pıhtılaşmada görev yapan fibrinojen, kas kasılmasında görev yapan aktin ve miyozin bir proteindir.
*Karbonhidrat ve yağların tükenmesi halinde enerji verici olarak kullanılabilirler

B7 Vitamini ve Eksikliği

BİOTİN VİTAMİNİ (Vitamin B7 veya Vitamin H)

Biotin, bir çok metabolizma olayında görev alan ve suda eriyen bir vitamindir. DNA’nın çoğalmasında biotin’in önemli rolü vardır. Biotin 4 önemli enzimin yapısına girer ki bu enzimlere karboksilaz enzimleri denir. Bu enzimler mitokondriumda bulunur ve heme ve demir metabolizmasında etkilidir. Bu enzimlerden en önemlileri asetik koA karboksilaz (ACC), piruvat karboksilaz (PC), propionil coA karboksilaz (PCC) ve beta-metilkrotonil coA karboksilaz (MCC)dır. Biotin bu enzimlerin yüzeyinde CO2 taşıyıcısı olarak önemli rol alır. Bu biyotine bağlı karboksilaz enzimleri doğuştan eksik olursa bebekte doğumdan sonra ve bir yaş içinde oluşan şiddetli nörolojik hastalık oluşur.

Çiğ yumurtada bulunan avidin isimli bir protein biotin’in emilimini bozar. Uzun süre çiğ yumurta içenlerde biotin eksikliği olur. Bu nedenle yumurta çiğ olarak içilmemelidir.
Biotin proteinler, folik asit, pantotenik asit ve B12 vitaminin kullanımını kolaylaştırır, tırnak ve saçları güçlendirir, kolesterol ve kan şekerinin normale dönmesine katkıda bulunur.
Günlük ihtiyaç 35-60 mikrogramdır. Normal serum konsantrasyonu 1500 pmol/L dir.

Biotin Eksikliği:
İnsanlarda biotin eksikliği nadir görülür. Eksikliğinde saçlarda dökülme, seboreik dermatit, alopecia, cilt bozuklukları, depresyon, halsizlik, halusinasyon (hayal görme) ve bacaklarda uyuşma ve karıncalanma olabilir. Biotin eksikliğinde demir metabolizmasında bozulma olduğu hücredeki mitokondriumda biyotine bağlı karboksilaz enzimlerinin çalışmadığı saptanmıştır.

Hangi Gıdalarda Biotin Vardır:
Bira mayası, tam buğday, yumurta sarısı, karaciğer, tavuk, kuzu eti, tam buğday ekmek, balık, süt ve peynirde biotin vardır. Biotin, bakteriler tarafından bağırsaklarda da üretilir.

Bitkilerde Üreme ve Gelişme

BİTKİLERDE ÜREME VE GELİŞME
Bitkilerde döllenmeyi sağlayan gerçek gametler mayoz bölünmeyle değil, mayozu izleyen mitoz bölünmeli hazırlık dönemiyle meydana getirilir. Bu hazırlık dönemine monoploit gelişme evresi denir.

A. ÇİÇEKSİZ BİTKİLERDE ÜREME
Çiçeksiz bitkilerin hemen hepsi spor meydana getirir. Sporlar çimlenerek haploid bitkicikleri (gametofitleri) oluştururlar. Üremelerinde eşeysiz ve eşeyli üremenin birbirini takip etmesi yani döl almaşı (=****genez) görülür.
Su yosunlarının çoğunda zigot mayoz geçirerek sporlar oluşur ve haploid evre hakimdir.
Kara yosunlarında döllenme sonucu oluşan zigottan mitoz bölünmelerle meydana gelen sporofit bitki gametofit bitki üzerinde gelişir ve mayozla sporlar oluşturur. Sporlar mitozla çimlenerek gametofit bitkiyi meydana getirir. Haploid evre hakimdir.
Eğrelti otlarında döllenmeyle oluşan zigot mitoz bölünmelerle sporofit bitkiyi oluşturur. Sporofit fotosentez yapabilir, üzerindeki spor keselerinden mayoz bölünmeyle oluşan sporlar çimlenerek gametofiti oluşturur. Diploid evre hakimdir.

Şekil : Kara Yosunlarının Hayat Devri

B. ÇİÇEKLİ BİTKİLERDE ÜREME
1. Çiçeğin Yapısı
Çiçekli bitkide, eşeyli üremeyi sağlayacak organların meydana geldiği yer çiçektir.

2. Embriyo Kesesi ve Yumurtanın Oluşumu
Dişi organın yumurtalığında (ovaryum) bir veya bir kaç tane tohum taslağı bulunur.
Her tohum taslağı içerisinde 2n kromozomlu megaspor (makrospor) ana hücresi vardır. Bu hücre mayoz ve mitoz bölünmeler geçirerek, yumurtanın da içinde bulunduğu 8 çekirdekli embriyo kesesini oluşturur.

Şekil : Erselik Bir Çiçeğin Yapısı

3. Çiçek Tozu (Polen) Oluşumu
Erkek organın anter (başcık) kısmındaki polen keseleri içerisinde 2n kromozomlu polen ana hücreleri (mikrospor ana hücresi) bulunur. Polen ana hücresi mayoz bölünmeye uğrayarak 4 tane n kromozomlu mikrospor hücresini oluşturur. Her mikrospor bir defa mitoz geçirerek iki çekirdekli hale gelir. Oluşan bu yapılara polen denir. Polendeki çekirdeklerden biri mitoz geçirerek iki adet sperm oluşur. Diğer çekirdek ise, tozlaşma sonrasında polen tüpünü oluşturur.

4. Tozlaşma ve Döllenme
Çiçek tozlarının (polenlerin), hazırlandığı yer olan erkek organ başcığından dişi organ tepeciğine; yağmur, rüzgâr, böcekler, diğer bazı hayvanlar ve su aracılığıyla taşınmasına tozlaşma denir.

5. Döllenme Sonucu oluşan Yapılar
Polen tüpüyle taşınan sperm çekirdeklerinden birisi yumurta hücresiyle döllenerek zigot’u oluşturur. Zigot mitoz bölünmelerle gelişerek embriyoyu (2n) meydana getirir.

Polen tüpüyle taşınan diğer sperm hücresi embriyo kesesinin ortasındaki diploid polar hücre (başlangıçta iki haploid polar çekirdek halindeyken sonradan birleşmişlerdir) ile döllenerek triploid hücreyi (3n) meydana getirirler. Triploid hücre mitozla gelişerek endospermi (besin dokusunu) oluşturur.

6. Tohum ve Meyve Oluşumu
Döllenmelerden sonra embriyo kesesinin dış kısmındaki tohum taslağı örtüsü gelişerek tohum kabuğu ve zarını (testa) oluşturur.
Meyve, tohum gelişimini tamamlamış yumurtalıktan ve dişi organın çeperinden meydana gelir. Meyveler, tohumlarıyla beraber yenilerek veya çeşitli yollarla taşınarak, tohumların geniş alanlara dağıtılmasını sağlar. Her meyvede yumurtalıktaki tohum taslağı sayısı kadar tohum bulunur.

C. ÇİMLENME ve GELİŞME
Gelişme döllenmeden hemen sonra ana bitkiye bağlıyken başlar. Zigotun bölünmeleriyle ilk yapraklar, çenekler, embriyonik kök ve embriyonik gövde meydana gelir.

Embriyo çimleninceye kadar tohumun içinde bu şekilde kalır. Beslenmesi ise tohum içinde endosperm tarafından olur. Ayrıca yüksek yapılı bitki embriyolarında çenekler vardır.
 Genç bitkinin fotosentezle kendine yeterli besin üretmesine kadar bitki taslağını besler. Tohum uygun koşullarda çimlenir. Bunlar uygun bir nemlilik (su), sıcaklık ve oksijendir.

Böyle uygun bir ortamda, tohum ilk olarak su emerek şişer. Bu sayede enzimler daha aktif hale geçer. Nişasta gibi depo besinler yıkılır. Hücresel solunum ve peşinden mitoz bölünme hızlanır.
Bölünmelerin hızlanmasıyla ilk kök oluşur. Sonra sırasıyla ilk yapraklar ve gövde gelişmeye başlar. Ortam ışıklıysa klorofil sentezi yapılır ve fotosentez başlar. Belirli bir süre gelişen bitkide, en son olarak çiçek oluşumu sağlanır.
Bitkide gelişme ve büyüme hayat boyu devam eder. Dökülen yaprakların yerine yenileri oluşur. Meristem dokular hayat boyu korunduğu için, gövde ve dalların uzaması sınırsızdır.

DNA Nedir ?




DNA (Deoksiribonükleik asit) Nedir?



Kalıtımın (soyaçekim) canlı hücrelerin içindeki kromozomlarda yer alan ve başlı başına birer biyolojik varlık olarak kabul edilen genlere bağlı olduğu, XX. yüzyılın ortalarına doğru anlaşılmıştı. Geriye bunların kuşaktan kuşağa hiçbir değişikliğe uğramadan nasıl aktarıldığını öğrenmek kalıyordu. Amerikalı biyofizik uzmanı Max Delbrück, genlerin özel niteliklerini anlamaya çalıştı: genler kendi kopyalarını nasıl bir mekanizma sonucu çoğaltıyordu? Genlere bu özelliği sağlayan, nasıl bir kimyasal yapıydı? Bu soruların cevabı iki aşamada bulundu.

Önce, 1944 yılında, Amerikalı biyologlar O. T. Avery, C. M. Macleod ve M. McCarthy, kalıtsal maddenin kimyasal yapısını belirlediler. O güne kadar düşünülenlerin aksine, kalıtsalmadde, hücredeki birçok önemli molekül gibi bir protein molekülü değil, bir asit, dezoksiribonükleik asit (DNA) molekülüydü. 1953 yılında, Amerikalı J. D. Watson ve İngiliz F. H. C. Crick, DNA'nın « çift sarmal » yapısını keşfettiler. Bir DNA molekülü, nükleotit diye adlandırılan birimlerden oluşan iki zincirden meydana gelir. Her nükleotitte bir şeker molekülü, bir fosfat grubu ve azotlu organik bir baz yer alır. Nükleotitlerden oluşan zincirin üç boyutlu yapısı, genlerin eşlenme mekanizmasını anlamaya yardımcı oldu.
İkinci aşamada, DNA molekülünün eşlenme mekanizmasını (replikasyon) etkileyerek, kalıtsal karakterlerde çeşitlenmeyi sağlayan DNA mutasyonlarına (değişinim) yol açabilecek faktörler ortaya çıkarıldı.

RNA Nedir ?

RNA
Ribonükleik asit, RNA bir nükleik asittir, nükleotitlerden oluşan bir polimerdir. Her nükleotit bir azotlu baz, bir riboz şeker ve bir fosfattan oluşur. RNA pekçok önemli biyolojik rol oynar, bunların arasında DNA'da taşınan genetik bilginin proteine çevirisi (translasyon) ile ilişkili çeşitli süreçlerde de yer alır. RNA tiplerinden olan mesajcı RNA, DNA'daki bilgiyi protein sentez yeri olan ribozomlara taşır, ribozomal RNA ribozomun en önemli kısımlarını oluşturur, taşıyıcı RNA ise protein sentezinde kullanılmak üzere kullanılacak aminoasitlerin taşınmasında gereklidir. Ayrıca çeşitli RNA tipleri genlerin ne derece aktif olduğunu düzenlemeye yarar.


RNA, DNA'ya çok benzer olmakla beraber ama bazı yapısal ayrıntılarında farklılık gösterir. Hücre içinde RNA genelde tek zincirli, DNA ise genelde çift zincirlidir. RNAnükleotitleri riboz içerirler, DNA ise deoksiriboz (bir oksijeni atomu eksik olan bir riboz türü) vardır. DNA'da bulunan timin bazı yerine RNA'da urasil vardır ve genelde RNA'daki bazlar ayrıca kimyasal modifikasyona uğrar. RNA, RNA polimeraz enziminin DNA'yı okuması (transkripsiyonu) ile sentezlenir ve ardından başka enzimler tarafından işlenerek değişime uğrar. Bu RNA işleyici enzimlerin bazıları kendi RNA'larını içerirler.

Canlıların Sınıflandırılması

 
Copyright © 2010 Biyoloji Dersimiz. All rights reserved.